Gözlerinin önüne düşen uzun kakülü,
up uzun siyah kirpikleri,
ışıl ışıl umut saçan gözleriyle
sabah güneşinden ışık çalmak için yüzüne
yurdun duvarına yaslanan,
çocuk kalmak istedim gözlerinde.
Değil geleceğini düşünmek
bir sonraki gününü bile düşünmeyen,
hele hele büyüyeceğini
aklına hiç getiremeyen
ulaşılmaz servet bildiği
ne yazık ki rüyasında bile
bir kere binemediği
mavi bisikletin boncuklu tekerinde toz
kalemtıraşlı 1969 model
otomobilin kornasında çocuk olmayı özledim.
Sofranın davetsiz misafirlerinden
makarnaya saplanan
kaşık sesleriyle dolu,
okul önlüğümün damlattığı suyla
cısır cısır öterek ritim tutan
sobanın isiyle kaplı,
sarhoş külhanbeyi Deli Çavuş´un
narasıyla ürken sokağın çeşmesinde
üstünü ıslatan
ayakları çıplak, gözleri ıslak
çocuk olmayı özledim gözlerinde...
Çocukluğumda kalan ablam ve ağabeyimle
oyuncağımız olan tellerinde
çocukluğumuzun resmi kalmış,
ıspanakla , ezik elmayla, vesaire ile
bütünleşen pazar arabasıyla oynarken
ocağın üstünden yere devirdiğimiz
kelle paçayı
anılarımda nefes aldırmadığım şahsın
iştahla yemesine kahkahalarla gülen
çocuk olmayı özledim.
Biletçiden vagon vagon kaçarak,
akşama kadar Ankara´yı
Cebeci´den Kayaş’a,
Kayaş’ tan Sincan´a
durak durak turlarken,
tren kokusuyla beslediği tenini
ışıldatmak isteyen annesinden,
gözüm sabundan yandı diyerek
leğenden kaçmaya çalışınca
kafasına su tasını yiyip ağlayan
çocuk olmayı özledim gözlerinde...
Sanki karlarla sevişmek uğruna
ayakkabısından firar etmiş parmaklarıyla
hala yürümeye devam eden,
utancından reddedince kamyon tekerini,
ayazdan pantolonunda donup
paçasından sızma hevesi
kursağında kalmış çişine
şaşkınca bakakalan
çocuk olmayı özledim.
Bir yıl boyunca
kırık düşlerini süsleyen ama,
bayram namazında çalınacağını
hiç düşünmediği mavi çizgili,
beyaz spor ayakkabısını
bayram arifesinde yastığının altına saklayıp
hayalci uykuya dalan çocuk olmayı özledim.
İnsanın kalbine, vicdanına
çivi gibi saplanan
artık kendine gel diye
şiddetli bir şamar atan
cenaze merasimlerinde,
hocanın ağlamaklı, titrek sesinde ve
gül suyu tazeliğinde ürpererek
duyduğu pişmanlığı unutup,
yine yaramazlık yapan munzur, haylaz
çocuk kalmayı istedim gözlerinde..
Annemin aldatılma korkusu,
babamın ise taş gibi coşkusu Nergis abla
orak çekiçle süslenmiş
Hacettepe yurdunun balkonunda
daha gözü açılmamış onsekizlik delikanlıları,
fakir kokan,is kokan sokağın
soğuk havasında röntgenciliğe iten
Nergis ablayla kadınlar hamamına giden
çocuk olmayı özledim.
Özgürlük hasretine elveda diyenlerin,
ya da diyebileceklerini zannedenlerin
tıka basa doluştukları türkülerle dolu cafede
solculuk kokan saz tınlamasında,
üniversiteli kızın sübyancı olduğundan habersiz
sevgi kokulu kucağında oturan saf, sabi
çocuk olmayı özledim.
Elim ellerinde terleyip erirken,
öpüşmeyi günah sanan
düşüncelerime yenik düşünce
onu öpememekten bulut olmuş
gözlerimin pişmanlığında
yüreği güvercin, kalbi Beyşehir gölü
çocuk olmayı özledim.
Özledim, çocuk kalmayı istedim,
hayatın anlamsızlığıyla, kahpe ihtiraslarla,
paranın mahkumlarıyla,
gülen maskeyle yaklaşanlarla,
iyilerin fazla barınamadığı,
bu pembe makyajlı, lanet olası dünyayla
henüz tanışmamış
yüreği Yunus, kalbi Mevlana saf, sabi
çocuk olmayı özledim.
Ve senin gözlerinde
hala çocuk kalmayı istedim
yirmi dokuz yaşıma girdiğim
bu doğum günümde...
İstedim ama çocuk kalamadım,
adam olmayı ben hiç sevemedim,
çocuk kalıp hayatın cıvıl cıvıl
yaşandığını sanmak varken,
kaderi kederi tanımamak varken...
Sen hep ´´baban gibi adam ol oğlum
eşek olma lan çakal´´derdin ya
keşke adam olma çocuk kal
deseydin kardeşine,
ve çocuk kalabilseydim, büyümeseydim,
yerinde sayardı zaman ilerlemezdi.
O zaman ne hayatın acı yüzünü görürdüm,
ne de senin öldüğünü...
O zaman ne acılara ererdi aklım,
ne de senin öldüğüne ağlardım,
çocuk kalsaydım.
Yine çocuk kalmak istedim gözlerinde...
Yine... : (
Lokman KAYA
up uzun siyah kirpikleri,
ışıl ışıl umut saçan gözleriyle
sabah güneşinden ışık çalmak için yüzüne
yurdun duvarına yaslanan,
çocuk kalmak istedim gözlerinde.
Değil geleceğini düşünmek
bir sonraki gününü bile düşünmeyen,
hele hele büyüyeceğini
aklına hiç getiremeyen
ulaşılmaz servet bildiği
ne yazık ki rüyasında bile
bir kere binemediği
mavi bisikletin boncuklu tekerinde toz
kalemtıraşlı 1969 model
otomobilin kornasında çocuk olmayı özledim.
Sofranın davetsiz misafirlerinden
makarnaya saplanan
kaşık sesleriyle dolu,
okul önlüğümün damlattığı suyla
cısır cısır öterek ritim tutan
sobanın isiyle kaplı,
sarhoş külhanbeyi Deli Çavuş´un
narasıyla ürken sokağın çeşmesinde
üstünü ıslatan
ayakları çıplak, gözleri ıslak
çocuk olmayı özledim gözlerinde...
Çocukluğumda kalan ablam ve ağabeyimle
oyuncağımız olan tellerinde
çocukluğumuzun resmi kalmış,
ıspanakla , ezik elmayla, vesaire ile
bütünleşen pazar arabasıyla oynarken
ocağın üstünden yere devirdiğimiz
kelle paçayı
anılarımda nefes aldırmadığım şahsın
iştahla yemesine kahkahalarla gülen
çocuk olmayı özledim.
Biletçiden vagon vagon kaçarak,
akşama kadar Ankara´yı
Cebeci´den Kayaş’a,
Kayaş’ tan Sincan´a
durak durak turlarken,
tren kokusuyla beslediği tenini
ışıldatmak isteyen annesinden,
gözüm sabundan yandı diyerek
leğenden kaçmaya çalışınca
kafasına su tasını yiyip ağlayan
çocuk olmayı özledim gözlerinde...
Sanki karlarla sevişmek uğruna
ayakkabısından firar etmiş parmaklarıyla
hala yürümeye devam eden,
utancından reddedince kamyon tekerini,
ayazdan pantolonunda donup
paçasından sızma hevesi
kursağında kalmış çişine
şaşkınca bakakalan
çocuk olmayı özledim.
Bir yıl boyunca
kırık düşlerini süsleyen ama,
bayram namazında çalınacağını
hiç düşünmediği mavi çizgili,
beyaz spor ayakkabısını
bayram arifesinde yastığının altına saklayıp
hayalci uykuya dalan çocuk olmayı özledim.
İnsanın kalbine, vicdanına
çivi gibi saplanan
artık kendine gel diye
şiddetli bir şamar atan
cenaze merasimlerinde,
hocanın ağlamaklı, titrek sesinde ve
gül suyu tazeliğinde ürpererek
duyduğu pişmanlığı unutup,
yine yaramazlık yapan munzur, haylaz
çocuk kalmayı istedim gözlerinde..
Annemin aldatılma korkusu,
babamın ise taş gibi coşkusu Nergis abla
orak çekiçle süslenmiş
Hacettepe yurdunun balkonunda
daha gözü açılmamış onsekizlik delikanlıları,
fakir kokan,is kokan sokağın
soğuk havasında röntgenciliğe iten
Nergis ablayla kadınlar hamamına giden
çocuk olmayı özledim.
Özgürlük hasretine elveda diyenlerin,
ya da diyebileceklerini zannedenlerin
tıka basa doluştukları türkülerle dolu cafede
solculuk kokan saz tınlamasında,
üniversiteli kızın sübyancı olduğundan habersiz
sevgi kokulu kucağında oturan saf, sabi
çocuk olmayı özledim.
Elim ellerinde terleyip erirken,
öpüşmeyi günah sanan
düşüncelerime yenik düşünce
onu öpememekten bulut olmuş
gözlerimin pişmanlığında
yüreği güvercin, kalbi Beyşehir gölü
çocuk olmayı özledim.
Özledim, çocuk kalmayı istedim,
hayatın anlamsızlığıyla, kahpe ihtiraslarla,
paranın mahkumlarıyla,
gülen maskeyle yaklaşanlarla,
iyilerin fazla barınamadığı,
bu pembe makyajlı, lanet olası dünyayla
henüz tanışmamış
yüreği Yunus, kalbi Mevlana saf, sabi
çocuk olmayı özledim.
Ve senin gözlerinde
hala çocuk kalmayı istedim
yirmi dokuz yaşıma girdiğim
bu doğum günümde...
İstedim ama çocuk kalamadım,
adam olmayı ben hiç sevemedim,
çocuk kalıp hayatın cıvıl cıvıl
yaşandığını sanmak varken,
kaderi kederi tanımamak varken...
Sen hep ´´baban gibi adam ol oğlum
eşek olma lan çakal´´derdin ya
keşke adam olma çocuk kal
deseydin kardeşine,
ve çocuk kalabilseydim, büyümeseydim,
yerinde sayardı zaman ilerlemezdi.
O zaman ne hayatın acı yüzünü görürdüm,
ne de senin öldüğünü...
O zaman ne acılara ererdi aklım,
ne de senin öldüğüne ağlardım,
çocuk kalsaydım.
Yine çocuk kalmak istedim gözlerinde...
Yine... : (
Lokman KAYA