TÜRKÜM FORUM - En Kapsamlı Bilgi Platformu

Lütven daha kaliteli hizmet için üye olunuz!!! Radyomuza hepinizi
beklerizzzz...

Join the forum, it's quick and easy

TÜRKÜM FORUM - En Kapsamlı Bilgi Platformu

Lütven daha kaliteli hizmet için üye olunuz!!! Radyomuza hepinizi
beklerizzzz...

TÜRKÜM FORUM - En Kapsamlı Bilgi Platformu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


    YILMAZ GÜNEY

    Admin
    Admin
    KURUCU
    KURUCU


    Mesaj Sayısı : 827
    Yaş : 29
    Başarı Puanı : 1938
    Pep Gücü : 42
    Kayıt tarihi : 01/01/09

    YILMAZ GÜNEY Empty YILMAZ GÜNEY

    Mesaj tarafından Admin Cuma Tem. 17, 2009 8:50 pm

    Soyadı Pütün
    olan Yılmaz Güney, 1 Nisan 1937'de Adana'nın Yenice köyünde doğdu, 9
    Eylül 1984'te Paris'te öldü. Bir işçi ailesinin yedi çocuğundan
    biriydi. İlk ve ortaöğrenimini Adana'da tamamladı. Öğrenimi sırasında
    ailesinin maddi zorlukları yüzünden pamuk işçiliğinden, gazoz ve simit
    satmaya kadar birçok işte çalışmak zorunda kaldı. Ardından Kemal Film
    ve And Film şirketlerinin bölge temsilciklerinde çalıştı. Aynı zamanda
    öyküler yazıyor, edebi birikimini artıyordu. Ankara Hukuk Fakültesi'nde
    okurken yönetmen Atıf Yılmaz ile tanışması da mesleğinde
    ilerlemesi açısından önemli bir basamağı oluşturur. Atıf Yılmaz'ın
    desteğiyle sinema çalışmalarına da başlar.
    1959 yılında Atıf Yılmaz tarafından çekilen Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinin senaryolarını yazar ve aynı zamanda oyuncu olarak katkıda bulunur. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığına kadar yükselir. Yeni Ufuklar ve On Üç
    gibi dergilere de öyküler yazan Güney, bir öyküsünde komünizm
    propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk
    yıl hapis cezasına mahkum olur.

    İki
    yıl sonra kaldığı yerden işe devam eder. Daha çok ikinci sınıf serüven
    filmleriyle haşır neşir olur. Bu filmlerde karşımıza çıkan "Anadolu
    çocuğu" karakterinin ezilen, hor görülen ancak suskun kalmayı kabul
    etmeyen, baskıcı otoriteye direnen yapısı, bu tiplerle kendini
    özdeşleştiren kesim tarafından kolayca sevilir. Güney'e Çirkin Kral
    lakabının yapıştırıldığı bu dönemde (bize kalırsa çok haksız bir
    yakıştırma), öyküsünü kendisinin yazdığı ve Lütfi Akad'ın yönettiği Hudutların Kanunu
    adlı filmdeki doğal ve abartısız oyunculuğu gerçeklikten son derece
    uzak Yeşilçam sinemasında da bir farklılaşmanın başladığının
    göstergesidir.

    Gerçek anlamda ilk kez 1967'de yönetmen koltuğuna oturan Yılmaz Güney, 1968 yılında önemli sayılabilecek ilk filmi Seyyit Han'ı çeker. Doğu topraklarındaki bir sevda öyküsünü anlatan bu film, üslubu açısından olumlu tepkiler alır. Hemen ardından Aç Kurtlar ve Bir Çirkin Adam'ı çeker. 1970'e gelindiğindeyse Türk sinemasında önemli bir yere sahip olan Umut adlı film seyirciyle buluşur.

    'Umut',
    eski faytonu, gücü dermanı kalmamış atıyla nüfusu kalabalık ailesini
    geçindirmeye çalışan, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla giderek
    çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten sonra önce
    faytonunu, başarısız bir soygun denemesinin ardından da elinde neyi
    varsa satan, sonra da define aramaya koyulan Cabbar'ın öyküsünü
    anlatır. Güney'in kendi yaşamından da izler taşıyan bu film, öykünün
    durduğu yer ve anlatımının gerçekçiliği bakımından çizgisini hemen
    belli eder. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde en iyi film seçilen,
    sansür kurulu tarafından yasaklanması ertesinde Danıştay kararınca
    gösterime giren 'Umut', burada olduğu kadar, yurtdışında da ilgiyle
    karşılanır.

    1971 yılında üç filminin birden (Ağıt, Acı ve Umutsuzlar)
    Adana Altın Koza Film şenliğinde dereceye girmesi böyle bir şeyin ilk
    olması bakımından şaşırtıcıdır, ancak onun yeteneğini bilenler için tam
    tersidir.

    1972 yılında siyasi olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklu kalan Güney, Boynu Bükükler adlı romanını yeniden yazıp Boynu Bükük Öldüler adıyla yayımlar. Kitap, 1972 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanır.

    Tutukluk döneminin bitmesi sonrasında, 1974'te bir başyapıt sayılan Arkadaş
    çeker. Birbirinden uzak düşen iki üniversite öğrencisinin, aralarındaki
    toplumsal uçurumların farkına varmaları ve ilişkilerinin giderek
    zayıflamasının anlatıldığı film, ülkemizdeki 'kültür şoku'nun da bir
    belgesi gibidir. Yılmaz Güney'in Adana'da Endişe adlı filmi
    çekerken karıştığı bir olay sırasında bir yargıcı vurarak öldürmesi
    uzun bir hapishane hayatının başlangıcı olacaktır.

    Yine de o sinemadan kopamaz. Senaryolar yazmaya, üretmeye ve hep üretmeye devam eder. Senaryolarından biri Zeki Ökten tarafından Sürü adıyla sinemaya aktarılır ve bu film, yurtiçinde ve yurtdışında birçok ödül alır. Ökten'in çektiği Düşman'ın ardından Gören'in kamera karşısına geçtiği Yol gelir.

    1981'de
    cezaevinden yurtdışına kaçmayı başaran Yılmaz Güney, Yol'u yeniden
    çeker ve film bu kez 1982 Cannes Film Şenliği'nde büyük ödülü Costa Gavras'ın Missing'iyle
    paylaşır. Yılmaz Güney yurda dönme çağrılarına uymaması sebebiyle
    1983'te Türk yurttaşlığından çıkarılır. Aynı yıl Fransa'da Le mur (Duvar) adlı filmi çeker, ancak film pek ilgi görmez. Ve ertesi yıl kanser nedeniyle yaşama veda eder.

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 12:22 pm